DİL VE KİMLİK
Muharrem ERGİN’egöre dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabi bir vasıta, kendine özgü kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde büyüyen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen
zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş bir müessesedir. Toplumsal kimlik ise, kişinin hangi toplumsal kesime bağlı olduğuna ilişkin kendi algısıdır. Toplumsal kimlik kuramını geliştiren Tajfel adlı psikolog kişinin bağlı olduğunu düşündüğü toplumsal kesimin(aile-millet-din) kişinin benlik saygısına bir katkı sağladığını öne sürmüşütür.
Dil ve kimlik bağlantısına bakacak olursak eğer dil, değerleri, inançları ve gelenekleri iletme aracı olarak önemli bir sosyal işlevi vardır. Grup kimliği ve dayanışma duygularını besler. Dil, kültürün, geleneklerin ve paylaşılan değerlerin aktarılabileceği ve korunabileceği bir araçtır. Kimliği korumada önemli bir role sahiptir. Dil kimliğin temelini oluşturur. Kimliğimizi oluşturan kültürel yapımızın, tarihimizin, gelenek ve göreneklerimizin unutulmasını engelleyip kuşaktan kuşağa aktararak kimliğimizi koruyup kaybolmamızı engellemektedir. Bu bağlamda dil ve kimlik birbirini tamamlamaktadır. Bireyler dillerini tam anlamıyla bilmez ve kendi tarihlerini, kökenlerini, kültürünün kaynaklarını merak edip öğrenmezse kimliğine yabancılaşmış olur ve gelecek kuşaklara aktaramaz. Aktarsa bile kendi ana dilini bilmeyen gelecek kuşak bunları anlamayacaktır. Bu şekilde kendi ana diline yabancılaşan bir millet zamanla kimliğini kaybedip asimile olarak yok olmaya mahkum olacaktır.
Bu bağlamda kişilerin kendi ana dillerini koruyarak kendinden sonra gelecek nesillere de öğretmesi, kimliğini koruyarak yok olmayı engelleme adına büyük bir adımdır. Dededen toruna çok önemli olan bu hususta bilinçli olmak ve bilinçli bireyler yetiştirmek çok önemlidir.