DİLİN TOPLUMSAL ÖNEMİ
İnsanlar arasındaki iletişimin en temel araçlarından biri olan dil, milletlerin geçmişten devraldıkları bir mirastır. Dil yoluyla insanların birbirlerini, geçmişten bugüne ve geleceğe yönlendirmesi sağlanmaktadır. Aynı dili konuşan kişilerin aynı geçmişe sahip oldukları, aynı kültürü paylaştıkları, aynı alışkanlık ve değerlere sahip oldukları bilinmektedir. Dil bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir. Aynı dili konuşan insanlar millet denilen sosyal varlığın temelini oluşturur. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, insanı duygu ve düşünce birliği olan bir topluluk haline getirir.
Kültürün temelini oluşturan ve insan topluluğunu yaratan dildir. Dilini yüceltemeyen toplumların zamanla kültürünü unutarak yabancılaşması kaçınılmazdır. Dil kültürü oluşturan önemli unsurların başında yer alır. Bu konumuyla dile, bir toplumun kültürü içinde şekillenen tüm birikimleri temsil edecek işlev yüklenmektedir. Günlük alışkanlıklar, öfkeler, sevinçler, ve değer yargılar dil yoluyla ifade edilmekte ve tanımlanmaktadır. bu işlevi nedeniyle de dil ve kültür arasında kaçınılmaz bir bağ bulunmaktadır.
Her Türk genci ve insanının dikkat etmesi gereken husus, ana dilinde düşünme alışkanlığı kazanması ve milletleşme şuurunu benimseyerek büyük topluma katılmasıdır. Bu yapılmadığı takdirde millet oluşturma süreci gerçekleşemez. Diline sahip çıkan milletler, geleceğinede sahip çıkar. Geçmişiyle bugünü arasında dil bakımından anlaşmazlık varsa, geçmişin tahlil edilerek ders çıkarılması, dolayısıyla geleceğe yön verilmesi de zorlaşmaktadır.
Atatürk, dil ve kültürü modernleşme ve batılılaşma yolundaki bütün atılımların gerçek zeminini görmüştür. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan dilde yenileşme ve felsefe üretme çabaları Atatürk’ün söz konusu duyarlılığı çevresinde gelişmiştir. Atatürk için dil bir kimliktir. Dilin örselenmesi, yozlaşması, ihlali doğrudan doğruya ulusal kimliği etkileyecek derecede önemlidir. Atatürk’ün Cumhuriyet Dönemine damgasını vuran dil felsefesini şu sözlerle izlemek mümkündür: ”Türk demek dil demektir. Milliyetin çok bariz vasıflarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.” Çünkü ”dil hem millet olmanın temel ögesi hem de kültür birliğinin en temel aracıdır.”
Göktürkler’in ikiye bölündüğü dönemde Kağanlık yapan Şe Tu’nun 585 yılında çin Kağanlığına yazdığı mektup, Türklerin diline ne kadar önem verdiğini göstermesi açısından kayda değer bir durumdur. 592 yılında, Göktürkler ikiye bölünmüştür. Doğu Göktürkler’in başında Şe Tu Kağan vardır. Çin Kağanı, Şe Tu Kağana mektup yazarak, ona bir vaatte bulunur. Bütün Türkler’in Kağanı olabilmesi için kendisine yardım edebileceğini söyler. Buna karşılık da Çin kağanına bağlı olmasını, Türklerin kılık, kıyafelerini, dillerini, geleneklerini, göreneklerini ve yasalarının, Türkler’i millet olarak yaşatan maddi ve manevi değerlerinin değiştirilmesini ister. Onların yerine Çin adetlerinin, Çin dilinin, Çin gelenek ve yasalarının kabulünü şart koşar. Şe Tu Kağan’ın Çin Kağanına verdiği cevap ise bazı gerçekleri anlatmaktadır. ”Oğlum, şimdi yanımızda olacaktır. Size her yıl vergi olarak kutsal soydan türetilmiş atlar göndereceğim. Her yıl bütün zamanını size verecek, buyruklarınızdan başka boyun eğeceğim bir şey olamayacaktır. Ancak giyisilerimizin önlerini kesmeye, omuzlarımızda dalgalanan saçlarımızı çözmeye, dilimizide değiştirmeye ve sizin yasalarınızı benimsemeye gelince, bizim törelerimiz ve geleneklerimiz çok uzak çağlardan gelir ki, ben bile bunların bir tekini değiştirmeye şimdiye kadar cesaret edemedim. Çünkü bütün Türk milletinin kalbi aynı atıyor.” diyerek dilin toplumsal bütünlük açısından önemini vurgulamıştır.